Dr. Yılmaz Argüden: Kapsayıcılık Kültürümüzde Var
Derneğimiz Araştırmacısı Yunus Emre Sürün, ARGE Danışmanlık Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı Dr. Yılmaz Argüden ile ekonomik ve toplumsal kalkınmanın dinamiklerinden biri olan kapsayıcılık üzerine bir röportaj gerçekleştirdi. Keyifli okumalar dileriz.
Yunus Emre Sürün: Kapsayıcılık kavramını nasıl tanımlarız?
Dr. Yılmaz Argüden: Kapsayıcılık, insana insan gibi davranmak, kimseyi dışlamamak demektir. Aslında bizim kültürümüzde var, birçok dinin de temeli. Yunus Emre’den bir sözle başlayalım bunu anlatmak için, “Sen sana ne sanırsan. Ayruğa da onu san. Dört kitabın manası. Budur eğer var ise.” Yani ne diyor? Kendine nasıl davranılmasını istiyorsan başkasına da öyle davran. Dinlerin de temeli budur işte.
Kapsayıcılık herhangi bir konuda karar alırken, herhangi bir ürün üretirken veya pazarlarken bunun toplumun her kesimiyle istişare edilmesi veya toplumun her kesimine kısmen hitap edilebilmesini sağlamak demek. Her ürün her kesime hitap edecek diye bir şey yok. Tabii ki bir hedef kitle oluyor ama toplamda ekonomide her hedef kitleye yönelik ürünlerin oluşmasını sağlamak da kapsayıcılıktır.
Kapsayıcılık devlet yönetiminde, her kesimin sesini dinlemek; şirketler açısından şirketlerin doğrudan veya dolaylı etkilediği herkesin sesini dinlemesi ve karar alırken onlara olan etkileri de değerlendirmeye almalıdır, anlamında kullanılıyor.
Bence çok önemli bir kavram kapsayıcılık. Çünkü kimseyi dışarıda bırakmamak toplumun gelişmesi açısından son derece önemli bir konu. Zaten dikkat ederseniz birçok dinde şu da vardır. Mesela, fakirlere yardım etmek. Çünkü bu olmadığı zaman sosyal denge bozuluyor. Kamu yönetiminde bulunanlar için geçerli, ama sadece onlar için değil, şirketler için de bu böyledir. Toplumun her kesiminde kime etki yapıyorsan, bu etkileri değerlendirerek, kararlarını alman ve onların sesini dinlemen, istişare içerisinde olman, aslında daha az hata yapmana ve daha az risk yüklenmene neden oluyor. Onun içinde son derece faydalı bir kavramdır.
Dünyada şimdi şuna bakılıyor. Özel sektör ürün geliştirirken nerede daha çok para varsa oraya yöneliyor. Ancak, son dönemlerde parası sınırlı olan kitlelerin önemine dikkat çekiliyor. “Bottom of the pyramid” diyorlar, piramidin altı. Orada çok daha fazla insan var. Birim başına çok büyük kaynakları olmayabilir ama oraya hitap edebilecek ürünleri geliştirdiğin zaman çok daha büyük bir pazara hitap edebiliyorsun. Bugün de baktığın zaman, Türkiye’de hangi markalar daha hızlı büyüyor? Giyimde bakacak olursak. Türkiye’de en hızlı büyüyen markalar, aslında toplumun daha geniş kesimine hitap eden yerlere hitap eden markalar. Yani, Defacto, LCW gibi markalar. Lüks markalar o kadar çok büyümüyor. Çünkü piramidin üstü daha sınırlı. Dolayısıyla kapsayıcılık, ticari olarak da şirketlerin çıkarına işliyor.
Yunus Emre Sürün: Bununla birlikte rekabet gücü de elde eder.
Dr. Yılmaz Argüden: Tabii ki. Ölçek ekonomisine gidiyorsun. Daha hızlı büyüyebiliyorsun. Yani ihtiyaç varsa, o ihtiyaçları karşılayabilmek çok önemli.
Yunus Emre Sürün: Peki, bizim kapsayıcı bireyleri oluşturmamız için neler yapmamız gerekir?
Dr. Yılmaz Argüden: Bizim kapsayıcı birey oluşturmamız için 12 ve 13. Yüzyılda Anadolu’daki felsefeye ve kültüre dönmemiz gerekir, yani Mevlana’nın, “Gel, ne olursan ol yine gel” sözünü içselleştirmemiz gerekir. Kimseyi dışlamamamız gerekir. Sadece Türkiye’de yaşayanlar değil, dünya genelinde kimseyi öteki görmememiz gerekir. Osmanlı İmparatorluğu’nun fikri temellerinde yer alan ahilik anlayışının getirdiği öz disiplin, Mevlana ve Yunus Emre’nin temsil ettiği hoşgörü Anadolu’nun ekonomik, sosyal ve kültürel açıdan zenginleşmesine neden oldu. Günümüzde tekrardan, hoşgörü ve kapsayıcılık konularına özen göstermek durumundayız. Çünkü çeşitlilik hata yapma olasılığını azalttığı gibi yenilikçiliği ve değer yaratma potansiyelini de arttırır. Aslında biz o günün kültürünü, bugün geliştiriyor olsak, dünyanın gelişimine de katkı sağlayan bir konuma geliriz. Örneğin, bugün Türkiye için bir strateji geliştirmek istesem, Türkiye’nin dünyanın nitelikli insanlarının yaşamlarının bir kısmını geçirmek istedikleri ülke olarak konumlandırmaya çalışırım. Bu yaklaşım ile Türkiye uçar. Anadolu’ya cezbedilecek nitelikli insanlar ile temas kuran gençlerimizin öğrenme hızı, iş insanlarımızın yatırım ufku gelişir, yenilikçilik kapasitemiz artar.
Bizim müthiş bir iklimimiz var. İnsanımız misafirperver, nüfusumuz genç ve öğrenmeye aç. Dolayısıyla bu söylediğim yaklaşımı hayata geçirebilme potansiyelimiz var, ama hakikaten biraz davranış biçimlerimizde, hayata bakışımızda değişiklik ihtiyacı var.
Yunus Emre Sürün: Kapsayıcı kurumdan biraz daha bahseder misiniz?
Dr. Yılmaz Argüden: Kapsayıcılık bir anlayış, bunu ister bir kuruma yansıtalım ister bireye yansıtalım aynı noktaya geliriz. Örneğin, Türk şirketleri uluslararası operasyonlar yaptıkça daha kapsayıcı olmaya başlıyor. Kazakistan ile çalıştığı zaman oranın kültürünü öğreniyor. Farklı kültürlerin olabileceğini görüyor, bakış açısı zenginleşiyor. Başka coğrafyalarda ve kültürlerde başarılı olabileceğini görüyor. Dolayısıyla dışa açılmak biraz bizim bu konudaki bakış açımızı açabiliyor, öz güveni artırıyor.
İkincisi, insanlara özellikle de gençlere ne öneriyorum? Farklı yaşamları olan, farklı kesimlerden insanlar ile tanışın, onlar ile birlikte çalışın ve fayda üretmeye odaklanın diyorum. Benim okuduğum okulda öğrendiğim bu yaklaşımın hayatta çok faydasını gördüm. Biz orta okuldayken hafta sonları köylere giderdik. Nasıl yardımcı olacağız diye? Düşünmemizi isterlerdi, hocalarımız. Okuldaki yaklaşım böyleydi. Mesela Köytür diye bir vakıf vardı bir zamanlar. Türkiye’nin en büyük tavukçuluk şirketi oldu. O bizim okuldaki bir sosyal dernekten türemişti. Çünkü bir abimiz mezun olduktan sonra, “Ben onu bir tek köyde yapıyorsam, niye bütün Türkiye için de yapmayayım?” demiş. Öyle bir vakıf kurmuş. Şimdi sen ne kadar çok farklı insanla ve farklı ortamda ne kadar erken tanışabilirsen bunu ister çalışma ortamı olarak, ister gönüllük olarak, ister çeşitli nedenlerle olsun, o kadar daha kapsayıcı bir bakış açısına sahip oluyorsun. Çünkü o kadar daha çok insanı tanıyorsun. Aslında o kadar daha ruhen ve fikren de zenginleşiyorsun. Ne kadar çok kişiyle tanışırsan o kadar çok kişinin bakış açısını alabiliyorsun. Onun için ne kadar erken yaşta insanları farklı ortamlarda deneyim kazanmalarına yönlendirebilirsek, o kadar daha kapsayıcı anlayış ortaya çıkar.
Yani güçlükten güç doğar diye bir kavram vardır. Ben ilkokulu beş senede, beş okulda okudum. Babam memurdu, özellikle de hızlı yükseldiği dönemde neredeyse her sene farklı bir şehirde farklı bir sorumluluk üstlenmesi nedeniyle oradan oraya taşınıyorduk. Ama bu konuda her gittiğim ilde başka bir insanlarla tanıştım. Başka ortamlara girdim. Bir yerde bu çeşitlilik zenginlik getirmeye başlıyor insana. Tabii adapte olabilirsen, olamazsan zor.
Yunus Emre Sürün: Kapsayıcılığı Türkiye ekonomisine yansıtmamız için neler yapmamız gerekir?
Dr. Yılmaz Argüden: Öncelikle farklılığın zenginlik olduğunu algılamamız ve içselleştirmemiz lazım. Bunu biraz yapıyoruz ama yeteri kadar değil. Mesela, daha az gelişmiş yerlerde ekonomik faaliyetlerin gelişmesini teşvik etmek, kapsayıcılığı arttırıcı bir unsurdur. Teşvik açısından. Çünkü, önemli bir şirketimiz nispeten daha az gelişmiş bir bölgede faaliyete geçtiği zaman onun getirdiği sistem, çalışma düzeni oranın insanını da geliştiriyor, o şirketin yöneticilerinin de farklı kesimleri daha iyi anlamalarına neden oluyor. Benzer şekilde dünyanın farklı bölgelerinden bir takım yabancı şirketler Türkiye’ye geldiği zaman da bizim bakış açımız da zenginleşiyor. Çünkü ne kadar çok farklılığı bir arada yaşatabilirsen kapsayıcılık o kadar çok artıyor. Dolayısıyla bunların su ve yağ gibi birbirinden tam çizgi olarak ayrılmasını değil, karıştırılmış bir şeklide olmasını desteklemek, aslında yaratıcılığı da arttırıyor. Biliyorsunuz çeşitlilik, inovasyonun en temel girdilerinden bir tanesidir. Herkes aynı şeyi düşünüyorsa o zaman bir kişiden fazlasına gerek yok. Farklı düşünen insanlarla bir arada olduğun zaman bir yenilik yaratabiliyorsun. Bu nedenle, yönetim ekiplerinde de çeşitlilik zenginliktir, daha az hata yapılmasına yardımcı olur.
Yunus Emre Sürün: Bizlere zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederiz.
Yılmaz Argüden: Rica ederim, sizlere de kolay gelsin.

Yunus Emre Sürün

Son Gönderiler: Yunus Emre Sürün (Tümünü Gör)
- Dr. Yılmaz Argüden: Kapsayıcılık Kültürümüzde Var - 15/09/2018
YORUM YAPILMADI