Ali Rıza Ersoy ile Endüstri 4.0 ve Tarım 4.0 Üzerine
Derneğimiz Araştırmacısı Nazlıcan Turgal ve Yönetim Kurulu Üyemiz Fatih Cetiz, Ali Rıza Ersoy ile Endüstri 4.0, eğitim ve Tarım 4.0 üzerine bir röportaj gerçekleştirdi. Keyifli okumalar dileriz.
Nazlıcan Turgal: Endüstri 4.0’la sektörler arasındaki sınırlar ortadan kalkıyor mu?
Ali Rıza Ersoy: Endüstri 4.0’ın derdi sektörler arasındaki sınırları ortadan kaldırmak değil, tam tersine onları bir şekilde birleştirmek. Bu sorunun cevabının daha iyi anlaşılması için biraz tarihçesine gitmem gerekiyor.
Endüstri 4.0 neden çıkıyor? Birinci sanayi devrimi buhar, ikinci sanayi devrimi elektrik, üçüncü sanayi devrimi otomasyon, elektroniğin devreye girmesi yani. Her şey yolunda görünüyor aslında. Fabrikalar çalışıyor, mavi yakalı mutlu, beyaz yakalı mutlu ama son birkaç yılda çok radikal değişiklikler oluyor. İnsanlık tarihinde ilk kez Doğu ülkeleri sanayi üretiminde Batı’yı geçiyor. Bu Batı’da panik yaratıyor. O zaman benim mutlaka bir şeyler yapmam gerekiyor ki Doğu’ya kaptırdığım krallığı tekrar kazanabileyim. Endüstri 4.0’ın çıkış noktası budur. Yani bir tehdit, korku… Şunu şunu yapar isem ben krallığımı tekrar geri kazanabilirim, diyor. Bu inisiyatifi de “Endüstri 4.0” olarak adlandırıyor. Yani en kısa anlatımıyla sanayinin dijitalleşmesi. Su buharı, elektrik, elektronik şimdi de dijitalleşme.
Dijitalleşmeden ne anlıyoruz? Karar vermeye yarayan verinin ölçülüp gerçek zamanlı olarak, yani bir insana sormaya gerek bırakmadan yazılımlar, algoritmalar tarafından yorumlanması. Bir robotun veya makinenin içindeki yazılım olabilir, insana gerek kalmadan bütün üretim akışının dijital olarak sürdürülebilmesi.
Tek başına bunun bir fabrika içinde yapılması yetmiyor, çünkü siz fabrikanızı istediğiniz kadar dijitalleştirin, tek başınıza yaşamıyorsunuz; bir ekosistemde yaşıyorsunuz. Yani ham madde, yarı mamul, tedarikçiniz, sizin yaptığınız katma değer, arkasından dağıtıcınız, müşteride geçen zaman, geri dönüşüm… Bütün bu yatay katman dijitalleşme ve dijital izlenebilirliği emrediyor. Bir sektör tek başına Endüstri 4.0’laşamıyor. Onun etrafındaki ekosistemi, o halkanın içine giren bütün sektörleri birbirine bağlıyor. Örneğin, otomotiv sektörü. Yan sanayicileri, lojistikçileri, gümrükçüleri, madencilikten metale, fabrikaya bütün sektörleri birbirine bağlıyor. Ayrıştırmak değil, aksine onları dijital olarak birleştirmek.
Nazlıcan Turgal: Endüstri 4.0 ile sektörler arasındaki sınırlar ortadan kalkıyor mu? Almanya güçlü sanayisi ile Endüstri 4.0 sürecinden galip çıkmak için büyük bir çaba harcıyor. Amerika ise büyük şirketleri bir araya getirerek ‘Endüstriyel İnternet Konsorsiyumu’ ile bu süreçte ön plana çıkmaya çalışıyor. Türkiye bu süreçte nasıl bir rol oynayacak ve Endüstri 4.0’dan nasıl bir pay alacak?
Ali Rıza Ersoy: Endüstri 4.0 söylemi 2011 yılında ilk defa adı konmamış bir şekilde Hannover’da konuşulmaya başlanıyor, çünkü Doğu’nun üretimi Batı’yı geçmeye başlıyor. 2012 yılında Federal Almanya Hükümeti; sanayiciler, akademisyenler, teknoloji şirketlerinden oluşan kırk-elli kişilik bir takım kuruyor. Bu takım bir yıl boyunca yoğun bir şekilde çalışarak bir yol haritası hazırlıyor. Nisan 2013’te Alman Federal Hükümeti kendi sanayisini 3.0’dan 4.0’a, otuz yıl içerisinde geçireceğini yol haritası olarak da bunu esas alacağını dünyaya ilan ediyor. Böylelikle Endüstri 4.0 söylemi ilk kez dünyaya yayılmaya başlıyor. Arkasından 2015 Hannover mottosu 4.0 oluyor, 2016 Davos Zirvesi’nin mottosu 4.0 oluyor, ülkemizde TÜSİAD’ın 2016 yılının başında yayınladığı 4.0 raporu var. Uludağ Ekonomi Forumu mottosu 4.0 oldu. Bizler sahaya çıkıyoruz, o dönemin teknolojik çalışanları olarak konuyla ilgili diğer şirketler sahadan iniyorlar. Etkinliklerde, medyada bu konuyu işlemeye çalışıyorlar. Dolayısıyla, 2016 yılının başından itibaren eksponansiyel şekilde 4.0 ülkemizin gündemine düşüyor. Almanya’dan iki yıl sonra bile değil.
Birinci sanayi devrini birkaç yüzyıl, ikinci sanayi devrimini yüz elli yıl, üçüncü sanayi devrimini kırk-elli yıl ıskaladık. Şimdi sadece iki yıllık bir gecikmeyle başladık. Bu müthiş bir şey.
2016 yılı çok zorlu bir yıl olmasına rağmen Türkiye’nin sanayide dijital dönüşüm platformu kuruldu. Burada altı kuruluş rol alıyor: TÜSİAD, TOBB, TTGV, MÜSİAD, TİM ve YASED. Bu altı dernek yaklaşık bir yıldır altı değişik çalışma grubuna başkanlık yapıyor. Hasbelkader ben de birinci kurum olan sanayide dijital teknoloji kısmına başkanlık yapıyorum. TÜSİAD’da kurmuş olduğumuz Endüstri 4.0 çalışma kurulunda, çalışma başkanlığını yapmaktaydım. Ancak ikinci baharımda olduğum için bu görevi de diğer bütün görevlerim gibi çok saygın arkadaşlarıma devrettim. Onlar koşturmaya devam ediyorlar.
Sonuç: Eğer her şey yolunda giderse bu kış bitmeden muhtemelen takvim yılı sonuna doğru, Türkiye’nin yol haritası hazırlanacak. Türkiye’nin yol haritası hazırlandığında Almanya’dan yalnızca dört buçuk sene geride kalacağız. Dünyadaki bütün ülkeler de bu dört buçuk yıl içerisinde zaten. Yani ilk Almanya olduğu için en önde o. Dolayısıyla inanılmaz şanslı konumdayız. Avrasya coğrafyasına baktığımızda bu işi başarırsak biz başaracağız. Adına yeni ekonomi diyelim, bu coğrafyada bunu başarabilecek her şeye sahibiz.
Nazlıcan Turgal: Yeni bir sanayi devriminin temelleri atılmak üzere, dünya Endüstri 4.0’a hazırlanıyor. Bu gelişmelerden birçok sektör nasibini alırken, eğitim alanındaki değişim ve iyileştirmeleri yeterli görüyor musunuz? Ev ödevlerimiz nelerdir?
Ali Rıza Ersoy: Bütün bu konunun toplumlarda yarattığı en büyük endişe Endüstri 4.0 teknolojilerinin kullanılmasıyla, örneğin otonom robotlar, işsizlik endişesi ilk akla gelen konu oluyor. Ancak korkulduğu gibi olmayacak. Olma ihtimali nerdeyse sıfır. Birinci sanayi devrimi geldiğinde istihdam arttı. Herkes tarımda çalışıyordu şimdi sanayi işçisi kavramı ortaya çıktı. İkinci sanayi devriminde de istihdam arttı. Çünkü elektrik geldi seri üretim başladı. Seri üretim sayesinde, endüstriyel ürünler çok ucuzladı. Talep arttı, istihdam arttı. Elektronik geldiğinde yani otomasyon çağı başladığında aynı anda çok değişik ürünler üretilebildiğinden üretim keza ciddi bir şekilde ucuzladı ve yine talep arttı, fiyat düştü; yine yeni fabrikalar gerekti, istihdam arttı. Dolayısıyla bir önceki devrimlerde böyle oldu ise neden Endüstri 4.0’da tersi olsun ki? Hiç makul değil.
Doksanlı yıllarda bizim kuşak, “Bilgisayar geldi, işsiz kalacak mıyız?” diye tartıştı. Ne oldu? Tam tersi oldu. Yani bugün sadece bilgisayar, yani yazılım ve donanım başlığı altında icra edilen meslek sayısı elliden fazla. Milyonlarca çalışan anlamına geliyor. On beş yirmi sene önce bu çalışanlar ve istihdam alanları yoktu. Sadece şekil değiştirecek. Eğitimler de devreye girecek.
Endüstri 4.0 zaten beyaz yakalıyı etkilemiyor, tam tersine yepyeni beyaz yakalılar ortaya çıkacak. Bir iddiaya göre 2020 yılına geldiğimizde şu anda adını bilmediğimiz on altı meslek dalı ortaya çıkacak. Sakın inanmamazlık yapmayalım. O kadar çok örnekleri var ki, mesela sosyal medya uzmanlığı altı sene önce yoktu. Neler neler? Google’a girin ‘Future Works’ diye bakın.
Yeni gelen jenerasyon, bugün işe başlayan yirmi, yirmi iki yaşındakiler zaten telefon ile doğdular. Zaten onlar dijital geliyorlar. Onların fabrikalarda dijital görev almasıyla ilgili hiçbir problem yok. Benim gibi kır saçlılar zaten doğal olarak klişe şekilde köyüne geri dönüyorlar, zaten dönsünler de ayakaltından çekilsinler ki yenilere yer açsınlar, bunda da sıkıntı yok. Tek sorun şu anda otuzlu kırklı yaşlarında olup da bu dönüşümü yaşayacak olan jenerasyon. Eğer ülke olarak bizler, bu yaştaki jenerasyonu dönüştürebilirsek yani kas gücünden beyin gücüne olan yolculuğu -ki 4.0’ın iddiası ortada- dijital eğitim yoluyla başarabilirsek bu mümkün gibi gözüküyor.
Bakın bundan iki sene önce kodlama yaşı dokuzdu, şu an dört buçuk. Sadece iki yıl geçti. Böylesine radikal değişiyor. Bundan bir, bir buçuk yıl önce, Ankara’da Sanayi Odasının ve MEB’in ortaklaşa düzenlediği “Endüstri 4.0 Günü”nde salonda dört yüz elli kişi vardı. Tam gün boyunca Endüstri 4.0’ı konuştuk, bunların yüz, yüz ellisi sanayiciydi. Geri kalan üç yüz elli tanesi Anadolu’nun dört bir yanından gelmiş meslek lisesi müdürleriydi. Yani bizim izleyemediğimiz, göremediğimiz ama konu içinde olanların gün be gün yaşadığı güzel şeyler oluyor bu ülkede. Türkiye’nin ilk Endüstri 4.0 lisesi yeni kuruldu. Geçen hafta açılıştaydık. Geçtiğimiz öğretim yılında dört tane üniversitemiz Endüstri 4.0 dersi koymaya başladı müfredatına. İzmir Atatürk Organize Sanayi Bölgesi’nde amfi tiyatroda dört yüz elliye yakın meslek lisesi öğrencisine Endüstri 4.0’ı anlattık. Neredeyse nefes almadan dinlediler, çünkü biliyorlar ki gelecek orada. Biz ne kadar bu işin içinde olursak kendi rekabet gücümüzü kendimiz yaratacağız. Bunu çoktan fark etmişlerdi. İzmir, köyüm diye söylemiyorum ama zaten o meslek lisesine girdiğimde fütüristtik bir dünyaya giriyorsun. Vay, bizim meslek lisesi öğretmenleri burada mı yetişiyor havasına giriyorsun. Bir de onların davranış stillerine bakıyorsun burası aşmış diyorsun. Kocaeli Belediyesi bundan bir sene önce ‘Endüstri 4.0 Laboratuvarı’ açtı. Örnekleri çoğaltmak mümkün, yani gelecekten 4.0 başlığı altında ümitli olmamızı gerektirecek pek çok sebebimiz var.
Nazlıcan Turgal: Türkiye’de bu konudaki eğitimleri yeterli mi buluyorsunuz?
Ali Rıza Ersoy: Hayır, yeni başlıyoruz. Daha önümüzde otuz yılımız var. Almanya kendisine yirmi sene öngörüyor ise bizim otuz sene öngörmemiz gayet makul. 2.0’ı geçtik çünkü her yerde elektrik var. 3.0’a çok yakın fabrikalarımız var. Doğrusu Türkiye’nin ortalaması 2.5’larda bir yerdedir. Önce 3.0’a geleceğiz daha sonra 4.0 yolculuğumuza devam edeceğiz. Almanya’dan on yıl fazla koymamız son derece makul olacaktır. Ben 2050 yılına kadar buradayım, dolayısıyla bütün bu değişimi sizinle birlikte izleme şansım olacak.
Nazlıcan Turgal: Bilgiyi elinde bulunduran ve analiz eden şirketler (Google, Apple, Microsoft gibi) dünya yönetiminde nasıl bir söz sahibi olacak? Geleneksel devlet modellerini etkileyecek mi?
Ali Rıza Ersoy: Çok ciddi söz sahibi olacak çünkü gelecek büyük verinin dünyası olacak. Veri hiç insanlık tarihinde bu kadar kıymetli olmamıştı. Google bizi yirmi dört saat izliyor. Tek dertleri o büyük veri. Çünkü karar verme süreçlerinde verinin gücü hiçbir insan da yok, olamaz da.
IBM Watson (Dünya’nın en hızlı bilgisayarı) belirli beyin tümörlerinde insanı geçti. Biz hep 4.0’lar gelecek, dijitalleşme gelecek, mavi yakalıları vuracak diye düşündük. Hiç ummadığımız bir şekilde ilk beyin cerrahlarını vurdu. Çok ilginç. Bunun açıklaması çok basit. Bir beyin cerrahı meslek hayatı boyunca kaç örnek görebilir, bin diyelim mi abartarak. Watson günde bin tane örnek işliyor. O büyük veriyi toplayıp, karmaşık algoritmalardan çok doğru sonuçlara varmayı başarıyor. Bu çok basit ve güncel bir örnek. Bunu sanayiye uyguladığımızda adı Endüstri 4.0. Orada radyoloji, burada Endüstri 4.0. Bir sonraki aşama Tarım 4.0.
Nazlıcan Turgal: Türkiye’nin ilk ‘Eksi Karbon’ çiftliği sürdürülebilir tarım sektörüne ve Tarım 4.0’a neler katacaktır?
Ali Rıza Ersoy: Eksi karbonu biraz açıklamam gerekebilir belki. Sıfır emisyonu artık hepimiz biliyoruz. Karbon salmadan ya da onu bir şekilde dengeleyerek yaşamı sürdürmeye sıfır emisyon adını veriyoruz. Eksi karbon onun bir tık ilerisi. Ben kendimden örnek vermeye çalışayım. İşletmeler kendi örneklerini kendileri yaratabilirler. 0-60 yaş arasında ailemle beraber gezegenimizden hak etmeden çaldığım bir bölüm var mutlaka. Hak ettiğim bir bölüm var, insanım. Dünya benim de yerim. Şu kısım bana ait, ben onu yiyebilirim. Burada sorun yok fakat eminim biz daha fazlasını yemişizdir; açgözlülüğümüzden, şundan bundan… Hak ettiğimizden daha fazla gezegen tükettiğimiz kesin. Eğer ben altmış ile doksan yaş arasında, yeteri kadar yenilenebilir enerji üretip, onu dünyayla yani komşumla şebekeye gelip basarak gezegene verebilirsem benim her verdiğim yenilenebilir enerji o kadar fosil az harcatacak ve bunu eğer son otuz yılda ilk altmışta yaptığımdan daha fazla yapabilirsem ki bu matematiksel olarak mümkün, eksiye geçiyoruz bu sefer. Ve giderken diyorsun ki gezegenine; sana bile borcum yok. Bundan daha şerefli bir gidiş olabilir mi? Hayal bu. Yapılabilir mi? Teknik olarak her şey mümkün. Sadece biyogaz ile diyorlar ki öyle bir koku yapacaksın ki, komşun seni şikâyet edecek. Hadi bakalım şimdi bununla uğraşacağız gibi. Önemli de değil, önemli olan bu düşüncelerin başlamış olması, bu düşüncelerin gelişiyor olması, çiftliklerde bile bunların konuşuluyor olması.
Yapabildiğimiz kadarını yapacağız, yapamadığımızı önümüzdeki yıllarda yapacağız. Önemli olan referans olmak. Bunu yaptığımız takdirde millet diyecek ki evet bu olabiliyormuş. Fabrikalarda olduğunu biliyorduk ama çiftliklerde bilmiyorduk. Çiftlik olarak adlandırdığımız sadece binlerce hayvanın olduğu çiftlikler değil; ailelerin yaşadığı küçük ölçekli yerleri de kastediyoruz. Dolayısıyla bu hayali gerçekleştirebiliriz diye düşünüyorum ama benim asıl gönlümde yatan, bu onun yanında küçük kalıyor, “Tarım 4.0”. Bu dünyada çok yeni bir kavram. Birkaç yıllık bir geçmişi var ama Endüstri 4.0’dan daha yeni. Birer ikişer yıllık zaman dilimlerini konuşuyoruz. Açıklaması çok basit. Tarım 4.0 kullanılmasının nedeni Endüstri 4.0 alışkanlığı nedeniyle 4.0 kullanıp pazarlama maliyetlerinden kaçınmak, çok pratik. Üretimin gerçekleştiği fabrikalarda kullanılan teknolojilerin neredeyse tamamı toprak üstü üretim anlamına gelen tarımda da kullanılabilir. Al, kopyala, yapıştır. O da üretim, bu da üretim. Biri beton üzerinde, biri toprağın üzerinde. Prensip olarak hiçbir farkı yok.
Dünyada bir buçuk iki senedir kullanılmaya başlanılan terminolojinin ülkede daha sık konuşulmasını, kişisel iddiam haline dönüştürmek istiyorum. Şanslıyım çünkü 4.0 konusunda bir iki yıldır çalışıyorum, baya bir şeyler birikti; otuz beş bin sanayici, beş bin öğrenci ile göz göze geldim. Bir günde dört kez aynı sunumu yaptım, bir günde üç ayrı şehirde aynı sunumu yaptığım oldu. Belki o kadar hızlı koşturamayız ama neden orada yaptıklarımın tecrübesi ile benzerlerini tarım için yapmayalım? Bir bölümümüz Endüstri 4.0 için koştururken bir bölümümüz Tarım 4.0 için koşturabilirse gelişmekte olan ülke statüsünden gelişmiş ülke statüsüne ulaşabiliriz. Görünürdeki en güçlü iki mekanizma bunlar görünüyor.
Nazlıcan Turgal: Mezuniyetinizden sonra, ikinci baharınızda sizi neler bekliyor?
Bu günleri düşünerek devletten “Melek Yatırımcı” sertifikamı almıştım. Bu zamana kadar kullanmamıştım ama bugünden itibaren kullanabilirim. Tarım 4.0 konusunda başarılı gördüğüm üç dört adet girişimi çiftliği ücretsiz laboratuvar olarak kullandırtarak onların hayalleri, tutkuları, gençlikleri, inovasyonlarını; eğer var ise benim kendi iş bilgi ve görgümü katarak, “Endüstri 4.0″da kazandığımı “Tarım 4.0″da batırmaya gidiyorum. Ticari hiçbir kaygı olmadan. Bata bata batmamayı öğrenmeleri için. Eminim ki üç beş tanesi zaman içinde patlayacaktır. Bu patlamalar ülkede pıtır pıtır yayılmaya başlarsa bu dalga dalga yayılacaktır. Bunun sonucunda, bu ülke yeniden çok güçlü bir tarım ülkesi haline gelebilir. Bu her şeyden önce toplumun ve ülkenin özgürlüğünü sağlayacaktır, çünkü geleceğin dünyasında kendine yeten gıdaya sahip ülke en özgür ülke olacaktır. Bunlar çok tatlı hayaller ve çoğu da gerçekleştirilebilir hayaller. Bu da benim kişisel olarak yapmaya çalıştığım şey olacaktır.
Nazlıcan Turgal: Paylaşmış olduğunuz değerli bilgiler ve yorumlarınız için okuyucularımız adına teşekkür ederim.
Nazlıcan Turgal
Son Gönderiler: Nazlıcan Turgal (Tümünü Gör)
- Ali Rıza Ersoy ile Endüstri 4.0 ve Tarım 4.0 Üzerine - 06/01/2018
- Şahver Kaya ile Eğitim ve Endüstri 4.0 Üzerine - 14/12/2017
YORUM YAPILMADI